22 Mart 2013 Cuma

Dünya ve Güneş Arasındaki Manyetik Geçitler

Hepimizin bilimkurgu deyince sayabileceği başlıca birkaç öğeden muhakkak ilk sırlarda sayabileceğimiz hayal ürünleridir manyetik geçitler. Bize bir noktadan diğerine uzay-zamanda geçit sağlayan ve bilinmezliği bizlere ulaştıran geçitlerdir onlar. Tabii gerçekten var olsaydılar her şey daha farklı olacaktı. Araştırmalar, artık bu manyetik geçitlerin bilimkurgudan gerçeğe döndüğünü kanıtlar düzeyde; en azından bir açıdan. Iowa Üniversitesi'nde, NASA’nın sponsoru olduğu bir araştırmacı Dünya yakınlarında gizlenmiş olan manyetik geçitleri bulabilme adına, uzay araçları için bir yöntem geliştirdi. Fizikçi Jack Scudder: “Bu noktalara X-noktaları ya da elektron çözülme alanları diyoruz. Dünya’nın manyetik alanıyla, güneşin manyetik alanının bağlandığı bu noktalar gezegenimizden, Güneş'in atmosferine uzanan 93 milyon mil uzağa kesintisiz bir yol oluşturuyor.” NASA’nın THEMIS uzay aracıyla ve Avrupa’nın mekik takımıyla ,bu manyetik geçitlerin her gün onlarca kez açılıp kapandığını gösteriyor .Bunlar, genellikle Dünya'dan onbinlerce kilometre uzakta, geomanyetik alanın, yaklaşmakta olan Güneş rüzgârlarıyla buluştuğu noktalarda bulunuyor. Birçok geçit küçük ve kısa ömürlüyken; diğerleri genişleyen ve çeşitli ve uzun süreli olabiliyor. Tonlarca enerji parçacığı bu yarıklardan akabiliyor; bu da Dünyanın üst atmosferinde ısınmaya, geomanyetik fırtınaların oluşmasına ve kutup ışıklarının meydana gelmesini sağlayabiliyor. NASA’nın şimdiki planı, MMS (Çok Ölçekli Manyetosferik Görev) adlı programa 2014 başlamak. Dünyanın manyetosferine yollanacak enerjik parçacık dedektörü ve manyetik sensörlerle donatılmış, 4 uzay aracının geçitler etrafında dönmesiyle yapacakları araştırmıyı içeren programla, bu geçitlerin nasıl işlediklerini gözlemlemek mümkün olacak. Bu geçitleri gözlemleme işlemi gerçekten zor. Görünmez olmalarının yanı sıra sürekli kapanıp açılan bir değişkenlikte olmaları, yerlerini bulmayı daha da zorlaştırıyor. Jack Scudder, bu geçitleri bulmanın yolunu keşfetmese işler gerçekten çok zor olacaktı. Scudder, bu geçitlerin Güneş ile Dünya'nın manyetik dalgalarının birleştiği noktalarda olduğunu; x noktaları dediğimiz bu yarıkların, ani manyetik alan birleşmesinin sonucu olarak da, yüklü parçacıkların itilip, elektron yayılma alanları oluşturduğunu buldu. Bu noktaların kesin yerleri bulabilmek için 10 yılını manyetosferde geçiren NASA’nın Polar uzay aracının verilerini inceleyen Jack Scudder, bu geçitlere Poların da rast geldiğini buldu ve eğer bir manyetik geçit bulunursa nasıl ölçümlerle karşılaşılacağını kayıtlardaki bu veriler sayesinde ortaya çıkardı. Araştırmacılar, MMS’in görevi gerçekleştirmek için bir yıldan fazla zaman isteyebileceğini ve bu geçitleri araştırabilmesi için ilk önce geçitleri nasıl bulacağı üzerinde çalışmalar yürütülmesi gerekeceğini vurguladı. Çok uzak bir tarih olmasa da sonuçları öğrenebilmemiz için daha önümüzde zaman olduğu kesin. Devami icin: http://www.sevimlinet.com/frm/viewtopic.php?f=123&t=4821#.UUyIARzJTzw#ixzz2OHro0QZM

İnsanı Ay'a taşıyan roketler gün yüzüne çıktı

İnsanın Ay'a ilk kez ayak bastığı Apollo 11 görevinde astronotları Uzay'a taşıyan Saturn V roketinin iki dev motoru, aradan geçen 44 yılın ardından Atlantik Okyanusu'nun sularından çıkarıldı. Dev F-1 roketlerinin yaklaşık 4,300 metre derinlikten çıkarılması görevini, Amazon şirketinin CEO'su Jeff Bezos üstlendi. ay'a düzenlenen ilk insanlı görevde Astnotolar Neil Armstrong, Buzz Aldrin ve Michael Collins'i Uzay'a gönderen tek kademeli Saturn V roketinin beş motorunan ikisi, 40 yılı aşkın bir süre Atlantik'in sularında yattıktan sonra gün yüzüne çıkarttılar EŞİ BENZERİ OLMAYAN GÜÇ F-1 motorları, 42 metre uzunluğundaki Saturn V roketlerine, ateşleme rampasından havalanması için gereken 3.4 milyon kg'lık itici gücü sağlıyordu. Her bir F-1, 5,7 metre uzunluğunda ve 3,7 metre genişliğindeydi. Ağırlıkları ise 8,1 bin tondu. Sıvı oksijen ve kerosen yakıtı kullanan F-1'ler, 2,5 dakika süren görevleri süresince saniyede 15 metrik tondan fazla yakıt yakıyordu. İtici gücü, NASA'nın emekliye ayrılan uzay mekiklerinin üç tanesinin ana motorundan daha fazla olan F-1, saatte 9600 km hızla taşıdığı uzay aracını 58 km irtifaay kadar çıkarabiliyordu. Bezos, iki F-1 motorunun okyanustan çıkarılmasının ardından sıradaki işlemin restorasyon olduğunu belirtti. F-1'lerin görünümü düzeltecek restorasyonda, hem orijinaline uygun hem de çürümeyi önleyecek materyaller kullanılacak. Bezos, her ne kadar motorların okyanutan çıkarılması ve restore edilmesine ait maliyeti üstlense de, motorlar halen NASA'ya ait. Bezos, motorlardan bir tanesinin Seattle kentindeki Uçuş Müzesi'nde yer almasını istediğini belirtti. NASA ise diğer motorum Washington D.C'deki Ulusal Hava ve Uzay Müzesi'ne konulmasını önerdi. Devami icin: http://www.sevimlinet.com/frm/viewtopic.php?t=5164#.UUyF4hzJTzw#ixzz2OHpthkr4

Evren sanılandan daha yaşlı çıktı

Evrenin, sanılandan 80 milyon yıl daha yaşlı olduğu anlaşıldı. Evrenin yaşının 13,81 milyar yıl olduğunu gösteren bilimsel araştırma, buna karşılık, evren hakkındaki "nasıl başladığı", "neden oluştuğu" ve "nereye gittiğine" ilişkin daha önce düşünülen temel kavramların doğru yönde ilerlediğini ortaya koydu Evrenin başlangıcına ait en gelişmiş teori olan Büyük Patlama, atomdan daha küçük boyuttaki evrenin görülebilir kısmının bir anda patladığını, soğuduğunu ve ışık hızından çok daha büyük bir hızda genişlediğini öngörüyordu. Avrupa Uzay Ajansı'na ait Planck uzay teleskopunun gönderdiği, bugün açıklanan bulgular, evrenin atomaltı boyutundayken patlama sonucu bir saniyeden daha kısa süre içinde şu anki gözlemlenebilir genişlemeye ulaştığını öngören enflasyon adı verilen teoriyi de destekledi. Bulgular ayrıca, evrenin genişleme hızının daha önce hesaplandığından daha yavaş olduğunu, astronomlarca daha önce hesaplanılandan biraz daha az karanlık enerji ve biraz daha fazla oranda parlak madde içerdiğini gösterdi. Ancak bilimadamları kainat hakkındaki hesaplamalara ilişkin bu küçük farklılıkların, böylesine muazzam sayılarla ilgilenildiğinde önemli sayılabilecek boyutlarda olmadığını kaydetti. ARAŞTIRMA DAHA DERİN BİR KAVRAYIŞ GETİRDİ Araştırmada yer alan NASA yetkilileri de elde edilen bulguların, kainatın ve kainatın karmaşık yapısının kafaları karıştıran geçmişine ilişkin daha derin bir kavrayış getirdiğini belirtti. Uzaya 2009 yılında gönderiler Planck uzay teleskopu, uzayda geçirdiği 15,5 aylık süre içinde gökyüzünün haritasını çıkardı ve uzayda arta kalan radyasyona bakarak, Büyük Patlama'dan kalan ışık fosilleriyle ses yankılarını inceledi. Yapımı 900 milyon dolara malolan Planck uzay teleskopunun, 2013 yılının sonlarına kadar veri göndermeyi sürdürmesi bekleniyor.

Arılar hakkında ilginç araştırma!

Bristol Üniversitesinde yapılan araştırmada, bal arılarının vücutlarındaki elektro alıcılar sayesinde ziyaret edilen bir çiçeğe yeniden uğramadıkları belirlendi. Doğa Bilimleri Genel Sekreteri Müge Kanay, yaptığı açıklamada, yarım kilogram bal üretebilmek için bir bal arısının 2 milyondan fazla çiçekten bitki özü toplaması gerektiğini belirtti. Arıların kanatlarını çırptıkları zaman pozitif elektrikle yüklendiklerini vurgulayan Kanay, bu sayede kanatlardaki elektrostatik kuvvetin mıknatıs gibi polenleri arının üzerine yapıştırdığını anlattı. Kanay, bu elektro alışveriş nedeniyle de bitkinin üzerinde elektriksel temasa dair iz kaldığına işaret ederek, şunları kaydetti: ''Başka bir deyişle çiçeğin üzeri bir elektriksel alanla kaplanıyor. Bal arıları vücutlarındaki elektro alıcılar sayesinde bu izleri görüp algılayabiliyor. Böylelikle ziyaret edilen çiçeğe bir kez daha uğramayarak, enerjiden ve zamandan tasarruf ediyorlar. Daha önceden köpek balıkları gibi canlıların elektro sensörlere sahip olduğu biliniyordu. Arıların da bu elektriksel sinyalleri algılayabildiği ilk kez kanıtlandı.''

18 Mart 2013 Pazartesi

Şehitlerimizin Ruhu Şad Olsun Vatan Sağ Olsun..
Merhaba Arkadaşlar Ben Sevimlinet.com DaN Turkiyemsin . Hepinizin bildiği gibi SEVİMLİNET.com Bir Aile Forumudur. Sevimlinet.com Daki En Önemli Konuları Buraya Taşımaya Çalışacağım